29 Kasım 2012 Perşembe

Boş boş seviyorum demekle olmaz...


Can Baba'dan...

Boş boş seviyorum demekle olmaz.
Göstereceksin sevdiğini, hissettireceksin..
Yapamıyor musun? 
O zaman yoldan çekileceksin. 

Can Yücel
Meraklısına Not: Üstteki fotoğraf  Berlin'de, alttaki Şile'de çekildi.

28 Kasım 2012 Çarşamba

''An Englishman in İstanbul''

Sting Geçti İstanbul'dan...

Yıllarca severek dinlediğim, en çok sevilen Police Sting'i canlı izleyebilecek olmanın heyecanı konserin duyurusunun yapıldığı ilk gün sarmıştı beni. Açıkçası 26 Kasım'a kadar beklemek de zor gelmişti. Ama neyse ki büyük gün de geldi diğer günlerin geldiği gibi.
İki dostumla birlikte gittik konsere. Biletimiz saha içi yer Ataköy'de bu yıl hizmete giren atletizm salonu: Biletix aldığı hizmet bedelinin karşılığını içeri giriş/giremeyiş sırasında sağladığı eziyetle verdi. İstanbul'un sakin ötesi trafiğini ve Ataköy'deki tesadüfi kilitlenme ve buna bağlı karmaşanın üzerine tuz biber oldu Biletix'in hizmeti.
Neyse ki can sıkacak yaşları geride bıraktık ya da yaşadığımız can sıkıntıları bizleri ileri attı da biz yalnızca Sting ve müziğine odaklandık. Aslına bakarsanız bir saat önce konser salonunun önünde olup duyurulan başlama saatinde içeri girebilmiş olmak bizim için şansmış. 21.00'de başlaması gereken konser 21.17 gibi başladı içeri girişlerin bitmemesi nedeniyle. Sting ve ekibi tam 2 saat ara vermeksizin çaldı söyledi.Her bir ekip üyesi çok iyi idi ama kemancısı bir başkaydı. Adam kemanı ile bir bütündü ve konuşturdu, çığlıklar attırdı kemanına.
If I Ever Lose My Faith in You ile başlayıp üçüncü bis sonrası kendi kendine çalıp söylediği Fragile ile bitirdi konseri. Desert Rose yorumu ve yorum sırasındaki eşlikçileri ile de uyumu çok iyi idi, klarnetiyle Serkan Çağrı darbukasıyla Gurur Nar ve adını bilmediğim bir kanuni sting ve ekibi ile sahnedeydi ve çok çok iyi iş çıkardılar.
Sting’e bu turne sırasında uzun zamandır birlikte çalıştığı gitarist Dominic Miller, Vinnie Colaiuta (Davul), David Sancious (klavye) Peter Tickell (elektronik keman), ve Jo Lawry’den (vokal) oluşan ekibi eşlik etti. Meraklısı için playlisti aşağıda paylaşıyorum.
Bu arada akıllı telefonlar çıktı konser salonları ışıl ışıl oldu. Hemen her konserde olduğu gibi twitter, facebook gibi sosyal medya paylaşımları hemen herkesin elindeki akıllı telefonlarla canlı canlı yapıldı yapılmasına da konser ne oldu??? Hadi telefonları ile fotoğraf çekenlere alıştık da genç bir abla çantasından çıkardığı IPad ile konser boyunca fptoğraf çekti ve bizlerin dumur düzeyini zirveye çıkardı. Fotoğraf çekti çekmesine de bulunduğu uzaklık ve IPad kamerası iyi görüntü almasını engellediği için yaklaşık bir saat uğraştı iyi görüntü için sonunda pes etti ve çantasına koyduğu IPad yerine çıkardığı ışıklı bir aleti sallayarak çılgınlar gibi eğlenmeye devam etti !!!
Konser mekanına girerken eziyet yaşadık yaşamasına da çıkarken yaşamayı beklemiyorduk ki sağ olsunlar çıkarken de yaşattılar. Yaklaşık onbeşbin kişi çok az sayıda ve daracık kapılardan çıkarılırsa boşalma süresi de uzar, eziyet de artar. Konser düzenlenecek alanlarda izleyicilerin rahat giriş çıkış yapmaları konusunu da düşünmeli organizatörler.
Sting ve ekibinin performansı bizi mest etti, gerisi boş...
Teşekkürler Sting...
Sevgiyle
Taylanca


If I Ever Lose My Faith in You 
Every Little Thing She Does is Magic 
Englisman in New York 
Seven Days 
Demolition Man 
I Hung My Head 
The End of the Game 
Fields of Gold 
Driven to Tears 
Heavy Cloud No Rain
Message in a Bottle
Shape of my Heart
The Hounds of Winter
Wrapped Around Your Finger
De Do Do Do De Da Da Da
Roxanne
Desert Rose
King of Pain
Every Breath You Take
Next to You
Fragile


4 Kasım 2012 Pazar

Hayyam'dan...

Sensiz içtiğimiz su bile haram

Ölmemek elimizde değil ki bizim:
İyi yaşamamak beni tek korkutan.

En doğrusu, dosta düşmana iyilik etmen;
İyilik seven kötülük edemez zaten.
Dostuna kötülük ettin mi düşmanın olur:
Düşmanınsa dostun olur iyilik edersen.

Deniz, deniz olduğu için dalgalanır,
Çöpe sor, hep onun içindir dalgalar.

Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam?
Ben haramı helali karıştırmam:
Seninle içilen şarap helaldir,
Sensiz içtiğimiz su bile haram


1 Kasım 2012 Perşembe

''Kırmızı Burun''la yeni bir yaşam...



Üniversiteyi bitirdikten sonra askerlik şartı aramayan işlerde çalıştım. Bunlardan biri, Seferihisar'daki Club Teos Tatil Köyü'ndeki DJ'lik idi. DJ'lik yapmaya başladıktan sonra oluşan zorunluluk (!) nedeniyle animatörlük de yapmaya başladım. İşte orada tanıştım Hakan Yavaş ile... Ne bileyim ben yıllar sonra yollarımız yeniden kesişecek ve bana animatörlüğün temellerini öğrettikten sonra ''Clown Felsefesi''nin de temellerini o öğretecek.Yanılmıyorsam 1994'tü Avusturya'ya doktora yapmaya gidişi ki benim de Teos'taki ikinci sezonumdu. Dedim ya animatörlüğe Hakan ile adım attım 1994'te, 2011'de de''Kırmızı Burun''la girdi yaşamıma. Tam beş ay boyunca hafta sonlarımızı verdik yedi kişi bu ''Kırmızı Burun'' nasıl takılırı öğrenmek için. Biz beş ay boyunca her hafta sonumuzu verdik derken hocamıza haksızlık yapmayalım, bizim gitmediğimiz  zamanlar oldu ama onun olmadı. Kolay değildi Türkiye'nin ''İlk Palyaço/Clown Okulu''nun öğrencileri olmak da öğreteni olmak da...
Her hafta sonu taktık kırmızı burunlarımızı palyaçoluğun felsefesini öğrenmeye çalıştık. Palyaço deyince ne yazık ki usumuza ve düşümüze. Hamdi Alkan'ın tuhaf tiplemesi ve sokaklarda gördüğümüz kötü örnekleri yüzünden pek iyi şeyler gelmiyor. Hocamız da bu nedenle palyaço yerine clown sözcüğünü kullanmayı tercih ediyor. Her ikisi de yabancı sözcükler olmakla birlikte bende de sahip olduğu kötü imajı değişecekmiş gibi palyaço sözcüğünü kullanmak daha ağır bastı, basıyor.
İlk dersimizden son dersimize kadar kırmızı tuttuk burunlarımızı. Yoğun çalıştık ama hep güldük, kendimize ve birbirimize. Ne de olsa işimizin temelinde vardı gülmek ve gülümsetmek. Gülmek, gülümsemek, gülümsetmek çok büyük önem taşıyordu işimizde. Hocamızın yap dediklerini yapmaya çalıştık hep, ama kendi uyarlamamızla, herkes kendi içindeki komikle hareket etti, tabii önce içindeki komiğini ortaya çıkardı ve birlikte hareket etti. Öyle güzel işler çıktı ki ortaya, gülerek besledik birbirimizi, gülerek besledik kendimizi. Öğrendik ki gülmek ve gülümsetmek en büyük besinmiş palyaçoların ve insanların yaşamında.
Neler yaptırmadı ki hoca bize; bir dedi toz şeker olun, bir dedi çamaşır makinesi olun, bir dedi sizi en çok korkutan vahşi hayvan olun, bir dedi, su ve rüzgarla salınan yosun olun... Daha neler neler olun dedi ve oldurdu. Yeri geldi ip atladık, yeri geldi tüylerle dans ettik, ara verdik çay içtik su içtik ama hep güldük, hep güldük. Bir palyaçonun hedefi de besini de gülümse-t-me üzerine kuruluymuş ki biz de bu doğrultuda çalıştık hep.
Yedi kişiyiz demiştim Türkiye'nin ''İlk Palyaço Okulu''nun öğrencileri olarak. Oyunculardan oluşan öğrenciler içerisinde oyuncu olmayan iki kişiden biriydim. Her öğrenci adadı kendini palayaçoluğa, çalıştık çabaladık öğrenmeye...
''Kırmızı Burun''un bana öğrettiklerine gelince;
Kırmızı burunlu yaşama geçtikten sonra, daha az sinirlenir oldum. O kadar çok şey varken yaşamda bizi kızdıracak, daha az kızmayı öğrendim Gülümse-t-meyi zaten severdim, sevgimin boyutunu öğrendim. ''Yaşadıklarımdan öğrendiğim'' şeylerin yanına yeni şeyler eklemeye çalıştım bugüne dek. Yine yeni şeyler öğrendim, yenilikler kattım kendime. En büyük kazanımım ise daha fazla mutlu olmak oldu. Gülümse-t-mek çok önemli ve büyülü. Yaşam gülümsedikçe ve gülümsettikçe daha fazla anlam kazanıyor. Gülümsedikçe ve gülümsettikçe gülümsüyor insan, biz ne kadar gülümsersek dünya da bize en az o oranda gülümsüyor.

Söz yüzüklerini taktığım -ki bu taktığım ilk ve tek söz yüzüğü idi- bir kardeşim, bu kurs sonrası içime melek kaçtığını iddia etti. Bu iddiaya katılmadığımı buradan duyurmak istiyorum; melek gibi olan bir adamın içine melek kaçabilir mi? İçime kaçmaya kalkan meleği parçalarım... :) İçime melek kaçmadı ama ayaklarımı yerden kesecek kadar eğlendim eğitim sırasında ve devamında. Gülmeyi çok seven bana çok ama çok iyi geldi. Herkesin içindeki komiğini bulması daha yaşanılır kılacak dünyayı.

Gülümse-t-mesi bol günler dileğiyle
Sevgiyle
Taylanca

Meraklısına not: En üstteki fotoğraf Mehmet Yıldıztekin tarafından, üstten iki ve  üçüncü fotoğraflar da Muhsin Akgün tarafından çekildi.