26 Haziran 2012 Salı

Baba-Oğul Kampı ve Polyanna

Baba-Oğul Kampı
Bundan bir kaç ay önce var mıdır acaba diyerek internet üzerinden oğlumla katılabileceğim bir kamp arayışına girdim. Aradığım kampı Güzel İzmirimde Urla'da buldum; Titus-Feronia adlı bir yer hem doğa ve motor sporları kulübü olarak hizemt veriyordu hem de baba-oğul kampı düzenliyordu. İletişime geçtim ve ayrıntılı bilgi aldım. Aklıma çok yatmıştı ve heyacanlanmıştım, ne de olsa oğlumla birlikte ilk kez katılacaktık böyle bir etkinliğe. Heyecan ile sevgili oğlumla paylaştım kamp bilgilerini ve içeriğini. Oğlum da çok heyecanlandı, adeta günleri saydık... Derken büyük gün geldi çattı ve sabahın köründe uyanarak kampa bilgilendirme notunda yazdığı saatten önce ulaştık artan heyecanımızla. Güzel bir doğa karşıladı bizi, sevindik, sıcak bir karşılama ile de hoş bulduk...
Kaç kişi katılacak diye sorduğumuzda bizden başka altı baba altı çocuk daha katılacağını öğrendik. Kulağa az gelmekle birlikte buna da sevindik, ne de olsa Polyanna izleyerek büyüyen bir kuşağın temsilcisiydim, oğlumu da ikna etim sayının iyi olduğuna. Yüksek ağaçların altında gölge vardı ve rüzgarla gelen çok güzel bir serinlik vardı oturduğumuz yerde. Derken diğer kamp sakinleri de geldi ki zaten beş baba beş çocuk çok yakın arkadaşlar olarak örgütlenip gelmişler hep birlikte. Neyse ki gelmişler aksi takdirde iki baba iki çocuk kamp sakini olarak sakin sakin sıkılacakmışız...

Neyse tüm kamp sakinlerinin gelişiyle birlikte kahvaltı yapmaya başladık. Öyle güzel (!) servis yapıyorlardı ki her şey anlamsızca ve uzun aralıklarla sırayla geliyordu. Önce ekmek, çay ve zeytin, bir süre sonra reçel bal tereyağ serisi, uzunca bir süre sonra az miktarda peynir, çok sonra birer parça yanık hellim ile birer parça sucuk ızgara. Çocuklar sonuna kadar beklemedikleri için çocuklarına seslenen babaların sesleri karışır oldu doğaya. Olsun buna da razıydık ne de olsa doğada çocukları ile birlikte olan yedi heyecanlı baba ve babalarıyla birlikte kampa gelen yedi heyecanlı çocuktuk doğada, doğaya karışmaya gelmiştik. Gün boyu çeşit çeşit aktivitelerle çocukları ile birlikte eğlenmeye gelen babalardık. Babalarıyla eğlenmeye gelen çocuklardık. Neyse ilk heyecanlı (!) aktivitenin startı verildi. Doğada TANGRAM yarışı; e doğal olarak çocuklar fazlasıyla sıkıldı. Sonra çok güzel bir haber aldık, kanolar bir gün önce denize indirilmiş ama çalınmışlar ya da deniz tarafından yutulmuşlar. Kano olmayınca baba oğul katılacağımız kano yarışları da doğal olarak iptal oldu. Neyse dedik Polyanna'yı anarak, daha eğlenceli bir şeyler vardır dedik. Hazine Avı var dediler. Babaların bile anlayamadığı bir Türkçemsi dil ile yazılmış şiirsel ifadelerle hazine aradı çocuklar babalarıyla birlikte HEYECAN ile. Bir ara bitti dediler baktık ki bitivermiş. Hazine nerede dedi çocuklar, hazine bu kağıtta yazan şey dediler, anlamı anlaşılamayan dille yazılan yıpranmış kağıdı göstererek...Tam yok artık diyecekken bir de baktık Polyanna bize bakıyor olsun yine de güzeldi dedik.Sonra haydi isterseniz bir iki araba alın sizi denize götürelim dediler. Biz oradaki eğlenceye katılamadık oğlum istemiyor diye neyse ki kaçırmışız ne denize girilen yer de ne de kamp içerisinde duş olanağı yokmuş bunu da bu arada öğrenmiş olduk ve bir daha mutlu olduk Polyanna'yı düşünerek... En azından tuz nedeniyle salamura olmaktan kurtulduk. Bu arada denize gidilmeden önce öğlen yemeği yedik, hazine avının ardından ve masada TÖREN ile adeta tabakların yanına kaşık koyar gibi madalya takdimi yapıldı çocuklarımıza. Eee tabii tören yapmanın maliyeti yüksek olurdu, kazara gerçekten sevinirdi çocuklar da sonra hep beklerlerdi !!!
Haydi dediler çadır kuralım, iyi dedik hep birlikte çadırlarımızı kurduk hızlıca ne de olsa akşama barbekü partisi var ateş çevresinde. Dedik akşam sıkı eğleneceğiz ızgaranın yanında bu ortamda rakı da iyi gider dedik ve oy birliğiyle rakı istedik. Akşam uzun bir masa kuruldu, bir yanda çocuklar bir yanda babalar kurulduk ateşi ve barbeküyü bekledik. Uzakta bir kızartı dikkatimizi çekti sorduk ateş dediler, ateş yakılmış haberimiz yok. Olsun dedik en azından yakıldı. Sonra masalar donatıldı; kavun-karpuz-peynir gibi gereksiz rakı mezeleri yoktu neyseki de 4-5 parçadan oluşan kömüre yakın pişkinlikte tamamen lezzetsiz köftemsi parçalar ile tavuğa benzer tanımlanamayan bir cisim vardı, pilav ve patates kızartması eşliğinde. Bir de marketten alınan üç çeşit sınırlı miktarda mezemsi yiyecek ve bol ekmek. Olsun be dedik, mutlu olmamak için kendini bilmez şekilde zorlamayalım kendimizi dedik ve dayandık rakıya. Neyseki rakı vardı da mutlu olmamıza destek oldu.
Derken gece yarısına vururken saatler dedik ki şu sönmüş ateşi biraz canlandırın, hemen canlandırdılar; benzin döktüler odunları olmadığı için yakacak !!! Tabi ya yatma zamanı geldi dedik ve gereksiz şekilde diş fırçalamak için lavabolara gittik, su yok. Kaçmış bizden su, canice davranırız diye... Neyseki biz söyleyince işletmeciler de farketti suyun olmadığını ve şaşırdılar doğal olarak şaşkınca... Neyseki kampta içme suyu sınırsızdı da dişlermizi fırçalayabildik. :):)
Oğlumla göz göze geldik olsun dedik kamptayız, mutluyuz, yarın daha iyi olacak, girdik çadırımıza, uyku tulumlarımızın fermuarlarını çektik ve iyi geceler diyerek uykuya daldık. Çadırda kalanlar bilirler çadırda saat kurmaya gerek yoktur, güneşin yüzünü gösteriyor gibi yapması yeterlidir uyanmanız için. Biz de güneş ile uyandık. Neyseki su geri dönmüş kaçtığı yerden. Çadırlarımızı topladık kahvaltıya oturmadan, ne de olsa görkemli bir kahvaltı bizi bekliyordu geri bildirimlerimizi de dikkate almışlardır diyerek düzenli bir kahavaltı masası beklerken yine sınırsız olduğu ilan edilen süt ile tanıştıralım dedik çocukları, ortam buz kesti. Sütler de çekilmiş haberimiz yok!!!
Bu arada ilk günün akşam üstü yapılan tırmanma duvarı aktivitesini söylemeyi unuttum; dediler ki birazadan çocuklar duvara tırmanacak, sevindik yarım saat sonra sorduk ne oldu diye güvenlik halatlarını bekliyoruz dediler, madem kamp var bu tarihte ve duvara tırmanılacak, halat niye yok dedik, yanıt gelmedi. Olsun geldi ya bir saat dolmadan, sevinmek gerek. Bir de kano yarışı yerine eklenen boya topu silahlarıyla duvarda belirtilen hedefleri boyadık babalar ve çocuklar olarak. Neyseki çocuklarımıza göz-gez-arpacık kavramını öğrettik bu sayede, bu durum da çok ama çok mutlu etti bizi...
Pazar günü Cumartesinin kopyası bile olamayan bir kahvaltı ile heyecan dolu aktivitelerimizin kalan kısmını beklemeye başladık. Dedik ki hızlı yapalım ara vermeyelim, çocuklar sıkılıyor. Tamam dediler toplam üç aktiviteyi yine yapılmamış hazırlık ve olmayan malzemelerin beklenmesi nedeniyle birer saat arayla yapabildik. Son aktivitemiz başka bir duvarı yine boya topu silahları ile boyamak oldu böylece çocuklarımızı uzman yaptık silah kullanmada...
Baktık bu iş böyle olmayacak, hakkımız olan öğlen ve akşam yemeklerinden feragat ederek kamptan kaçma, pardon üzülerek ayrılma kararı verdik oy birliğiyle. Bir daha gelmemek üzere...
Her şeye karşın oğlumla birlikte çadırda kalmanın, birlikte zaman geçirmenin paha biçilemez güzelliği nedeniyle mutluydum, mutluydu. mutluyduk...
Farklı bir yerde güzel bir kampa katılma kararımız yürürlükte... Yılmadık, yılmayacağız, kararlıyız...
Haziran 2012
Taylanca

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder