5 Haziran 2012 Salı

Bir masalsı deneme; Bir zamanlar bir Keklik vardı...

Bu masalsı denememi, Hakan Yavaş'ın açtığı ve benim de ilk mezunlarından olduğum ''Clown Okulu''na gittiğim sıralarda yazdım. Eğitim sırasında hocamızla birlikte bir clown karakteri aradık. Benim ''Clown Karakterim''in yaşamından bir kesiti yazdım o günlerde. Umarım beğenirsiniz.
Sevgiyle
Taylanca

Keklik

Bundan tam 41 yıl önce kuzey kutbunda doğmuşum, dünyanın en kuzeyinde... Soğuk havaları sevmemin nedeni bu, sizi bilmem ama ben sıcak havaları hiç ama hiç sevmiyorum. Çok terliyorum sıcakta, ayrıca radyolarıma da zarar veriyor sıcaklar. Oysaki soğuk havalar öylesine iyi geliyor ki bana tazeliğimi korumama yardımcı oluyor, zinde tutuyor, enerjimi korumamı sağlıyor. Sanırım bana ait olmalarından kaynaklı şekilde radyolarım da soğuk havalarda daha yüksek performans sergiliyorlar.
Neyse tekrar bana dönecek olursak; dedim ya dünyanın en kuzey noktasında doğmuşum. Bu nedenle de penguenlerle ve balinalarla arkadaşlık ettim uzunca süre. Bu arkadaşlıkların doğal sonucu olarak bir balina kadar iri ve güçlüyüm. Çok da iyi yüzerim. Yüzmeyi hem balinalardan hem de penguenlerden öğrendim. Bir penguen gibi hızlıca dalabilirim suya. Penguenler gibi tüysüzdür benim başım da... Yine balina ve penguenlerle arkadaşlık ettiğim için balık yemeyi çok severim, avlanmayı da çok severim, Bir keresinde oltama tamı tamına 173 balık birden vurdu. Nasıl mı? Boy boy balıklar en küçüğü oltamdaki yemi ve zokasını yutunca onun büyüğü o küçük balığı, bir büyüğü onu, bir büyüğü onu derken tam 172 balık çıkardım sırayla birbirinin içinden en sonunda da oltaya takılan en küçük balık etti mi size 173 Balık... Daha çok balık avı öyküm var zamanımız yeterse anlatırım sizlere...
Nerede kalmıştık, evet balina ve penguenler gibi iyi yüzerim, iyi balık avlarım, yine penguenler gibi ben de uçamam. Bir yerden bir yere atlayabilirim, ama uçamam. Ayrıca penguen gibi yürümeyi de öğrendim. Ama onlara benim gibi yürümeyi öğretemedim. Tabii bacakları kısa ya o yüzden yürüyemezler. Konuşmayı da öğretemedim, ama onların diliyle anlaştık yıllarca... Özledim memleketimi sanırım. Hele havalar sıcakken daha çok özlüyorum, haksız mıyım?

Balinalar gibi ben de gezmeyi çok severim. Onlar okyanusları gezerler hiç durmadan, bense dünyanın her yerini geziyorum, ara sıra kalıyorum ama hep geziyorum ben de. Genelde gemi ile gezmeyi seviyorum. Gideceğim yerde deniz yoksa trenle, tren yoksa uçakla, uçak yoksa otobüsle gezerim. En güzeli gemi yolculuğu. Gemi ile yolculuk ederken denizi izlemeye doyamam. Denize baktıkça çocukluğum ve arkadaşlarım gelir aklıma, dalar giderim o günlere... Bir keresinde penguenlerle top oynuyorduk, topa öylesine güçlü vurmuşum ki top okyanusa kaçtı, balina arkadaşlarımızdan biri kafasının üzerine alıp -hani kafalarından su fışkırtırlar ya- suyu fışkırttı ve topu tam kucağıma attı. Niye bana attı dersiniz? Penguenler tutamaz ki kayar ellerinden zaten kısa ya onların kanatları, nasıl tutsunlar değil mi kısacık kanatlarıyla. Balinalar zeki balıklardır, iyi tanırım onları, penguenleri de iyi tanırım. Ne de olsa çok sayıda arkadaşım oldu onlardan. Onlar da beni çok iyi tanırlar.

Neyse gelelim radyoculuğa nasıl başladığıma; dedim ya dünyayı gezmeyi çok severim, bir keresinde İtalya’ya gitmiştim. İtalya’yı bilirsiniz çizmeye benzer, tam topuğunda kalıyordum, orada Lizette Marconi ile tanıştım, hani radyoyu bulan Marconi var ya, işte onun torunu -laf aramızda çok güzeldir- Lizette bana işte bu radyoyu armağan etti. Dedesi Lizette için yapmış, Lizette de bana armağan etti. İşte ben o gün radyocu olmaya karar verdim. Şu anda da dünyanın en ünlü radyocusuyum. Tam 3.433 tane radyom var. Dünyanın her yerinden aldığım radyolar var. En sevdiğim radyo ise işte bu, Lizette'nin armağanı olan. Bakın ne güzel ses çıkarıyor. Bütün radyo frekanslarını çekiyor, her yere sığıyor Ben de nereye gidersem götürüyorum onu. Bakın cebime bile sığıyor. Her yerde çekiyor, her yayını çekiyor,  dünyanın en güzel sesini veren radyosu bu. En önemlisi ise Lizette’nin armağanı bana...

Ya heyecandan adımı söylemeyi unuttum size, sanırım siz de unuttunuz ki sormadınız. Adım Keklik, bir keklik kadar narin olduğum ve dünyanın en zeki radyocusu olduğum için adımın yakıştığını söylüyorlar. Hazır yeri gelmişken bir şey daha söylemek istiyorum, beni bugüne kadar hiç kimse kandıramadı, kandıramaz da ne de olsa adım Keklik benim.

3 gündür buralardayım, yarın gece Norveç’e gideceğim gemi ile oralarda hava tam bana göredir, ne de olsa doğduğum yere çok yakın, belki çocukluk arkadaşlarımı da görürüm, ne güzel olur görsem. Penguenleri hep birbirine karıştırıyorum ama onlar beni hemen tanıyorlar. Bir keresinde memlekete gitmiştim, birinin arkasına sessizce yaklaştım ve ensesine acıtmadan dokundum, döndü bana ters ters baktı, meğerse benim arkadaşlardan biri değilmiş. Ama ne yapayım hepsi birbirine benziyor. O kadar çok benzemeselerdi onlar da, bu benim hatam değil ki. Bakın bana benzeyen kimse gördünüz mü? Görmediniz değil mi, göremezsiniz çünkü ben dünyanın en iyi ve en ünlü radyocusuyum, bakın nasıl yayın yapıyorum...

Neyse Ben izin isteyeyim, ne de olsa yarın yola çıkacağım hazırlanmam gerek, tüm radyolarımı elden geçirmem, kendi özel kutularına özenli şekilde koymam gerek. Umarım yeniden görüşürüz, havalar soğusun buralarda geri geleceğim, hem yeni radyolar da almış olurum, ama en sevdiğim radyom değişmez...
Sevgiyle kalın, radyolarınıza iyi davranın, iyi bakin...
Keklik

Temmuz 2011, İstanbul
Taylanca

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder