Moskova'dan notlar; İKİ...
Moskova'ya kadar gelip de Büyük Usta Nazım Hikmet'e uğranmadan edilmez diyerek mezarını ziyaret etmek istedik. Keşke gitmeseydik de moralimiz bozulmasaydı. Olağanüstü güzellikte tasarlanmış ve yapılmış, her bir mezarı bir sanat eseri olan tertemiz ve insanı ürkütmek yerine içine çeken bir mezarlıktan söz ediyorum: Novodevichy Mezarlığı...
Öyle bir mezarlık düşünün ki, yemyeşil ağaçların içinde, girişte kroki ile karşılaşarak, kimin nerede yattığını bilerek gezebileceğiniz bir mezarlık. Gerçi kişileri öğrenmek için Kiril alfabesini bilmeniz gerekiyor ama olsun, gezerken tahmin edebiliyorsunuz, sanatçı mı? bilim insanı mı? müzisyen mi? yazar mı? matematikçi mi? ressam mı?
Dedim ya her biri bir sanat eseri şeklinde yapılmış ve ellerinde bezlerle dolaşan görevliler tarafından sürekli temizlenen bir mezarlık. Zaman olsaydı da keşke tamamını doya doya gezebilseydim.
Bir mezarlık sergi alanı haline gelebilir mi sorusunun yanıtı burayı görünce evet hem de çok güzel olurmuş dedirtiyor. Kitaplarını okuduğunuz, buluşlarını kullandığınız, yapıtlarını dinlediğiniz bir çok ünlü isim burada bir arada. Düşünsenize Nazım Hikmet'i ziyaret ediyorsunuz ve komşularıyla da tanışıyorsunuz. İnsana iyi ki gelmişim dedirten bir sanat bahçesi, ya da açık hava müzesi...

Gogol, Eiseinstein, Çehov, Gagarin, Mayakovsky, Schostakovich, Tupolev, Prokofiev, Nazım Hikmet, Stanislavski, Tolstoy gibi isimlerin yanı sıra çok sayıda sanatçı, bilim insanı burada ziyarete gelen konuklarını ağırlıyor.
Mezarlığın açılış tarihi 1898. Tasarımı Ivan Mashkov'a ait olan mezarlık 16. yüzyıldan kalma Novodevichy Manastırının bitişiğinde.
Metro ile gitmek için ''Sportivnaya'' istasyonunda inmeniz ve yaklaşık 8-10 dakika yürümeniz yetiyor.
Moskova'ya gidip de uğramamak olmaz...
Sevgiyle
Taylanca
Otobiyografi
1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşında Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insanlar otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metrekare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbetini tuttum tabutunun başında 924'te
961'de ziyaret ettim anıt kabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falına baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam de şart değil
başbakan fakan olacağım da yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir
Nazım Hikmet (11.9.'61 - Doğu Berlin)