Sevgiyle
Taylanca
Keklik
Bundan tam 41 yıl önce kuzey
kutbunda doğmuşum, dünyanın en kuzeyinde... Soğuk havaları sevmemin nedeni bu,
sizi bilmem ama ben sıcak havaları hiç ama hiç sevmiyorum. Çok terliyorum sıcakta,
ayrıca radyolarıma da zarar veriyor sıcaklar. Oysaki soğuk havalar öylesine iyi
geliyor ki bana tazeliğimi korumama yardımcı oluyor, zinde tutuyor, enerjimi korumamı
sağlıyor. Sanırım bana ait olmalarından kaynaklı şekilde radyolarım da soğuk
havalarda daha yüksek performans sergiliyorlar.
Neyse tekrar bana dönecek
olursak; dedim ya dünyanın en kuzey noktasında doğmuşum. Bu nedenle de
penguenlerle ve balinalarla arkadaşlık ettim uzunca süre. Bu arkadaşlıkların
doğal sonucu olarak bir balina kadar iri ve güçlüyüm. Çok da iyi yüzerim. Yüzmeyi
hem balinalardan hem de penguenlerden öğrendim. Bir penguen gibi hızlıca
dalabilirim suya. Penguenler gibi tüysüzdür benim başım da... Yine balina ve
penguenlerle arkadaşlık ettiğim için balık yemeyi çok severim, avlanmayı da çok
severim, Bir keresinde oltama tamı tamına 173 balık birden vurdu. Nasıl mı? Boy
boy balıklar en küçüğü oltamdaki yemi ve zokasını yutunca onun büyüğü o küçük balığı,
bir büyüğü onu, bir büyüğü onu derken tam 172 balık çıkardım sırayla birbirinin
içinden en sonunda da oltaya takılan en küçük balık etti mi size 173 Balık...
Daha çok balık avı öyküm var zamanımız yeterse anlatırım sizlere...
Nerede kalmıştık, evet balina ve
penguenler gibi iyi yüzerim, iyi balık avlarım, yine penguenler gibi ben de uçamam.
Bir yerden bir yere atlayabilirim, ama uçamam. Ayrıca penguen gibi yürümeyi de öğrendim.
Ama onlara benim gibi yürümeyi öğretemedim. Tabii bacakları kısa ya o yüzden yürüyemezler.
Konuşmayı da öğretemedim, ama onların diliyle anlaştık yıllarca... Özledim
memleketimi sanırım. Hele havalar sıcakken daha çok özlüyorum, haksız mıyım?
Balinalar gibi ben de gezmeyi çok
severim. Onlar okyanusları gezerler hiç durmadan, bense dünyanın her yerini
geziyorum, ara sıra kalıyorum ama hep geziyorum ben de. Genelde gemi ile
gezmeyi seviyorum. Gideceğim yerde deniz yoksa trenle, tren yoksa uçakla, uçak
yoksa otobüsle gezerim. En güzeli gemi yolculuğu. Gemi ile yolculuk ederken
denizi izlemeye doyamam. Denize baktıkça çocukluğum ve arkadaşlarım gelir aklıma,
dalar giderim o günlere... Bir keresinde penguenlerle top oynuyorduk, topa öylesine
güçlü vurmuşum ki top okyanusa kaçtı, balina arkadaşlarımızdan biri kafasının üzerine
alıp -hani kafalarından su fışkırtırlar ya- suyu fışkırttı ve topu tam kucağıma
attı. Niye bana attı dersiniz? Penguenler tutamaz ki kayar ellerinden zaten kısa
ya onların kanatları, nasıl tutsunlar değil mi kısacık kanatlarıyla. Balinalar
zeki balıklardır, iyi tanırım onları, penguenleri de iyi tanırım. Ne de olsa çok
sayıda arkadaşım oldu onlardan. Onlar da beni çok iyi tanırlar.
Neyse gelelim radyoculuğa nasıl başladığıma;
dedim ya dünyayı gezmeyi çok severim, bir keresinde İtalya’ya gitmiştim. İtalya’yı
bilirsiniz çizmeye benzer, tam topuğunda kalıyordum, orada Lizette Marconi ile
tanıştım, hani radyoyu bulan Marconi var ya, işte onun torunu -laf aramızda çok
güzeldir- Lizette bana işte bu radyoyu armağan etti. Dedesi Lizette için yapmış,
Lizette de bana armağan etti. İşte ben o gün radyocu olmaya karar verdim. Şu
anda da dünyanın en ünlü radyocusuyum. Tam 3.433 tane radyom var. Dünyanın her
yerinden aldığım radyolar var. En sevdiğim radyo ise işte bu, Lizette'nin
armağanı olan. Bakın ne güzel ses çıkarıyor. Bütün radyo frekanslarını çekiyor,
her yere sığıyor Ben de nereye gidersem götürüyorum onu. Bakın cebime bile sığıyor.
Her yerde çekiyor, her yayını çekiyor, dünyanın
en güzel sesini veren radyosu bu. En önemlisi ise Lizette’nin armağanı bana...
Ya heyecandan adımı söylemeyi
unuttum size, sanırım siz de unuttunuz ki sormadınız. Adım Keklik, bir keklik
kadar narin olduğum ve dünyanın en zeki radyocusu olduğum için adımın
yakıştığını söylüyorlar. Hazır yeri gelmişken bir şey daha söylemek istiyorum,
beni bugüne kadar hiç kimse kandıramadı, kandıramaz da ne de olsa adım Keklik
benim.
3 gündür buralardayım, yarın
gece Norveç’e gideceğim gemi ile oralarda hava tam bana göredir, ne de olsa
doğduğum yere çok yakın, belki çocukluk arkadaşlarımı da görürüm, ne güzel olur
görsem. Penguenleri hep birbirine karıştırıyorum ama onlar beni hemen tanıyorlar.
Bir keresinde memlekete gitmiştim, birinin arkasına sessizce yaklaştım ve
ensesine acıtmadan dokundum, döndü bana ters ters baktı, meğerse benim
arkadaşlardan biri değilmiş. Ama ne yapayım hepsi birbirine benziyor. O kadar çok
benzemeselerdi onlar da, bu benim hatam değil ki. Bakın bana benzeyen kimse gördünüz
mü? Görmediniz değil mi, göremezsiniz çünkü ben dünyanın en iyi ve en ünlü
radyocusuyum, bakın nasıl yayın yapıyorum...

Sevgiyle kalın, radyolarınıza
iyi davranın, iyi bakin...
Keklik
Temmuz 2011, İstanbul
Taylanca
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder